27 Ekim 2015

PLASTİK CERRAH GÖZÜYLE: CUMHURİYET BANA NE SÖYLER?

Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle Tanzimat Döneminde yapılagelen yenileşme çabaları Büyük Lider Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonu ile 29 Ekim 1923 tarihinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti dönemine aktarılmıştır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e en büyük değişiklik, şüphesiz ki, egemenliğin saltanattan millete geçmesi olmuştur. 1923 yılında 624 yıllık imparatorluk sonlandığında ardında sadece 4894 ilkokul, 72 ortaokul, 23 lise, 64 meslek okulu, 9 yüksek okul ve 1 Üniversite (Darülfünun) bırakmıştı ve 1923’de 12 milyon civarındaki ülke nüfüsunun okuryazarlık oranı %10 idi. Kadınların ise sadece %3’ü okuryazardı.

Savaşlardan, geri kalmışlıktan bitap düşmüş ülkeyi ayağa kaldırmak için, Cumhuriyeti devr alan Osmanlı İmparatorluğu’nun tecrübeli bürokrat kadroları ve de halk her alanda yoğun bir çaba içine girdiler, hedef aydınlanmaydı. Bu yıllara ait anlatılan bireysel öykülerde şehir-kasaba-meslek isimleri değişse de babamınkiyle aşağı yukarı aynıydılar:

1940’ların başında Kayseri’nin Bünyan ilçesinde ortaokul-lise yoktu. Babam ve iki arkadaşı, ortaokulu okumak için binbir güçlükle Develi İlçe’sine gidiyorlardı, kiralanan evde başlarında babamın ninesi duruyor ve üç çocuğa bakıyordu. Bu arada 2. Dünya Savaşı patlak veriyordu. İsmet İnönü’nün gayretleri ile Türkiye savaşa girmekten kurtulmuştu, ancak her ihtimale karşı savaşa girilecekmiş gibi seferberlik hazırlığı yapıldığından gıda sıkıntısı baş göstermişdi. Ekmek karneyle dağıtılıyor, evler zor ısıtılıyordu. Sürekli tonsilit bronşit olmaktan babam sonunda akut romatizma ateşine yakalanıyordu. Kayseri Lisesi’sinden sonra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne giriyor, fakat romatizma ateşine bağlı mitral stenoz gelişiyordu. 1950’lerde bugünün Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde valvulektomi uygulanıyor, kısmen iyileşiyor ama Tıp Fakültesine devam edecek maddi manevi gücü kalmadığından, birinci yılın sonunda ayrılıyordu. Devlet burs verdiği için İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesine kayıt yaptırıyordu.

Yıl 1979, Elazığ’a Milli Parklar Bölge Başmüdürü olarak tayin oluyordu. Bu dönemde Doğu Anadolu’da terör belası baş gösteriyordu. Teröre rağmen Tunceli/Ovacık Munzur Dağı Milli Parkı başta olmak üzere Doğu Anadolu’nun her yerine Bingöl, Bitlis, Muş, Van, Hakkari, Siirt’e hizmet götürüyorlardı. 

Yıl 1983, Elazığ Lisesi’nde 60 kişilik sınıfta sadece 8 kız öğrenciyiz. Elazığ Lisesi’nde düzenli bir ortam mevcuttu. Hocalarımız bilgili ve gayretliydi. Artık liseler ve üniversiteler nitelik ve nicelik olarak çok ilerlemişti ve buralardan çok iyi öğrenciler mezun oluyordu. Edirne’den Hakkari’ye yüzbinlerce öğrenci ile beraber üniversite sınavına girecektik. Yine de umutluyduk. Çalışırsak başarabilirdik. Bu, Cumhuriyetin bize sağladığı eğitimde fırsat eşitliği idi..  Umut ışığımızdı...

Bazı arkadaşlarımız mühendisliği seçti, bazılarımız tıbbı, bazılarımız hukuk, güzel sanatlar.. Cumhuriyet seçim yapabilme imkanıydı, özgürlüktü, çeşitlilikti...

Yıl 1985, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeyiz. Ben ve bazı arkadaşlarım İngilizceyi hiç bilmiyorduk. Hacettepe’de hem İngilizceyi hem tıbbı öğrendik. Teyzemin ifadesiyle ‘bu fakir ülke bizleri en iyi şekilde yetiştirmek bütün imkanlarını seferber etmişti, kıymetini bilmemiz gerekiyordu...’

Yine aynı yıllarda bir çok fakültenin cerrahi bölümlerine bayan asistan kabul edilmiyordu. Ayrıca çok başarılı öğrenciler bile istedikleri bölümlere alınmayabiliyorlardı. 1987 yılında Turgut Özal döneminde, Tıpta Uzmanlık Sınavının gelmesiyle bu ayrımcılık bertaraf oldu. Cumhuriyet değişimdi, önyargıların yıkılması aklın galip gelmesiydi.. İmkanların zümrelerden alınıp hak edene verilmesiydi...

Yıl 1994, Şişli Etfal Hastanesi Plastik Cerrahi Kliniği’ndeyiz. Lütfü Baş Hocamız bir gün vizitte bana döndü ‘Atatürk olmasaydı sen burada olamazdın..‘ dedi, doğruydu. Cumhuriyet kadınların birinci sınıf vatandaş olmasıydı…

Yıl 2000, yeni bir anastomoz tekniği tanımlayan makalemiz PRS’de yayınlandı. Bir çok meslektaşımızın makaleleri prestijli dergilerde yer alınca kendimizin yayını çıkmış gibi seviniyorduk, sonunda biz de yeni bir şey söylemiştik.. Cumhuriyet evrensel ve çağdaş olanı yakalamak/ötesine geçmekti...

Sadece eğitim almak yeterli değildi elbette. Ailelerimizden birey olmanın ve politize/polarize bir toplumda  bile birey olarak kalabilmenin öneminiöğrendik; onlar  cumhuriyetin ilk kuşağı idi, çoklu partili dönemin gelmesiyle hızla ve aşırı dozda politize edilen toplumun yapaylığını görebiliyorlardı. Cumhuriyet birey olmaktı.. Kendi potansiyeline güvenmekti.. Sultanın boyundurluğundan kurtulup, partilerin boyundurluğuna girmek değildi...

 Cumhuriyet, bence, yurdun herbir köşesinden kalkmış kendini ve çevresini geliştirmek için yollara düşmüş her bir bireyin bizzat kendisidir. Cumhuriyet yarınlar için taşıdığımız umuttur. Etnisite, din veya cinsiyete göre değil birey olarak var olmaktır. Değişimdir. Üretimdir. Şeffaflıktır. Çok sesliliktir. Cumhuriyet, Atatürk’ün Türk insanına/dünyaya kula kulluk etmemesi için aklını bilgisini kullanması gerektiğini söyleyen öğüdüdür, gösterdiği yoldur..

Cumhuriyet, 2013 yılında okuryazar oranının %96’ya çıkmasıdır. 92 yılda 189 Üniversite kurulmasıdır. Cumhuriyet, köylü çocuğun Cumhurbaşkanı olabilmesidir.

Cumhuriyet, ampute uzvu replante edebilmek için uğraşan meslektaşımdır, öğrencilerinin dürüst insanlar olmaları için gayret sarf eden hocalarımdır, arkadaşlarımdır..

Özetle; Cumhuriyet bizzat meslektaşlarımdır ...

92. yılında bayramınız kutlu ve daim olsun ...

Prof. Dr. Derya Özçelik

TPRECD Genel Sekreteri

Kaynak